19 Haziran 2012 Salı

LİNÇÇİ Tiyatro... Tiyatro..., facebook bataklığı'nda!



Coşkun Büktel · 30 abone
Dün, 01:44 · 
  • MUSTAFA DEMİRKANLI'NIN BU SAYFADA (http://www.facebook.com/coskun.buktel/posts/448914835126632) KAYDETTİĞİMİZ YALAN, İFTİRA VE HAKARETLERİNE TOPTAN VE "OKKALI" BİR YANIT DAHA VERECEĞİZ!

      • Mustafa Demirkanlı 
        Bekleriz... Keşke bir gün cesaretinizi toplayıp karşıma da çıkabilseniz... ne iyi olur... Malzemeniz çok, canıma okursunuz ve video kaydını herkes izler... rezil olurum, konuşacak halim kalmaz... Bir yanınızda Hilmi oturur... Hatta şu görüşlerini açıklar: "Ama her şeye karşın konu tiyatroysa iktidarda olan yönetim, Milli Görüş tabii ki tiyatroya müdahale etmeli…" Hepsini kayda alırız, sen de görüşlerini açıklarsın, herkes öğrenir... Bu sana yaptığım kaçıncı öneri, neden kaçarsın be Büktel, kayda alacağız, sansürsüz... Nedn korkarsın... Hadi yine kaçacağın belli, şu "okkalı" yanıtnı yaz/ın da herkes öğrensin...


      • Coşkun Büktel 
        Mahkemede süt dökmüş kedi gibisin, burada, tribünlerde ise Tophane kabadayıları gibi "çık karşıma" diye posta koyuyorsun. Mahkemede karşına çıktığımda yapsana "çık karşıma!" edebiyatını! Senin ne Hilmi'ye ne de bana hiçbir soru sormaya hakkın yok. Sen soru sormak değil, sorulara cevap vermek mevkiindesin ama herşey Özdemir Nutku iftirasının belgesi kadar apaçık meydanda olduğu için, cevap filan veremezsin, asla veremedin! O yüzden "Çık karşıma!" diye yalancı pehlivanlık ederek, konuyu saptırmaya çalışıyorsun. Niye çıkıcam karşına? Diyorsun ki, "rezil olurum, konuşacak halim kalmaz"... Sen rezil olmadığını mı düşünüyorsun? Sen konuşacak halin kaldığını mı sanıyorsun? Sen benim karşımda asla konuşamadın... Belgelenmiş gerçekleri benimle asla tartışamadın! Sen ancak gerçekleri saptırmaya ve çarpıtmaya, gerçekleri laf salatası içine gömüp örtbas etmeye uğraştın. İmalarla kafa bulandırmayı, şaibe yaratmayı, laf salatası yapmayı, hüner sandın. Ama insanın ağzından ses çıkarabilmesi, hatta cümleler kurabilmesi, benim standartlarımda "konuşmak" anlamına gelmiyor. Konuşmanın/tartışmanın bir adabı vardır. Sen, benim naçizane ölçütlerime göre, makul bir insanın karşısına alıp da konuşabileceği, asgari tartışma adabına sahip birinin standardına asla ulaşamadın. O nedenle hiç hayal kurma! Sana Coşkun Büktel'le konuşmuş olma onurunu daha fazla bağışlamayı maalesef düşünmüyorum. Ben seninle çok konuştum. Enteresan bir cümle kurduğunu hatırlamıyorum. Espri yapabildiğine tanık değilim. Genel kültürün ya da birikiminle beni hayrete düşürdüğün de olmadı. Aramızın henüz bozulmadığı, henüz seninle konuşmayı ya da hatta yalnızca yüzünü görmeyi vakit kaybı saymadığım o zamanlarda bile, bana saygılı davranıyor olsan da, aslında benden pek hoşlanmıyor, derginde beni istemiyordun. Gerçi cevap hakkımı talep etmek dışında sana derginde yazmayı asla teklif etmedim ama senden şöyle hararetli bir teklif gelseydi, dergine yazmayı düşünebilirdim. Bir keresinde yazmamı teklif ettin ama beklediğim tarzda bir teklif değildi. Hem teklif yapıp hem de şart öne sürmen hiç hoşuma gitmemişti. "Tek bir şartım var" demiştin, "Theope'den bahsetmeyeceksin!" Sana verdiğim cevabı unutmadığından eminim (Çünkü sana böyle cevap verebilecek insanlar asla olmadı çevrende.) Demiştim ki: "Senin dergine -üstelik bir de bedavadan- yazı yazacaksam, hiçbir şart kabul etmem. 'Theope'den bahsedeceksin' diye bile şart koşsan, yine de kabul etmem." Ben reddettiğim halde, ya da reddetmemden önce, galiba sen bu konuyu derginin o zamanki yönetim kuruluna götürmüşsün. Yazmıştın: Coşkun'un dergide eleştiri yazmasına ne dersiniz, diye sormuşsun. Orhan Alkaya da, Coşkun'un Theope'den başka konuda eleştiri yazdığını gören bilen var mı, demiş. Sen de, Orhan o kadar haklı ki, diye düşünerek susmak ve teklifini geri çekmek zorunda kalmışsın. İnanıyorum. Aynen öyle olmuştur. Anlattıkların her ikinizin de zekâ düzeyiyle tamamen örtüşüyor. Ama ben artık birini karşıma alıp ciddi ciddi konuşacaksam, o birinde bazı nitelikler arıyorum. Zekâ ve ahlak konusunda, denklik şartı koşmasam bile, kendi ölçütlerime göre bazı asgari nitelikler saptadım. Ve -bu benim gözlerimin bozukluğundan da olabilir- o nitelikleri sende asla göremedim. O nedenle, "çık karşıma!" diyerek kibarca yaptığın teklifli, maalesef reddediyorum. Çünkü artık sana söyleyecek şeyim yok. Bu konuda ısrar ederek kendini küçük düşürmekte elbette özgürsün ama cevabım asla değişmeyecek. Ben artık seninle ancak duruşma salonlarında konuşurum. Ama orada da nedense, süt dökmüş kedi gibisin.

        Aslında artık senin hakkında okurlara bile söyleyecek yeni bir şeyim yok. Herkes seni yeterince tanıdı. Hakkında yazdıklarım, günümüz Türk tiyatro yayıncılığının makus talihini somut belgelerle yansıtan koca bir külliyat oluşturdu. Bu külliyatı daha fazla genişletmeye gerek yok. Hakkımda (ya da Hilmi'nin hakkında) ortaya atacağın yeni dezenformasyon ve kışkıttmalara (insanları aldatma ihtimali kesin olmadıkça) cevap vermeme de gerek kalmadı. Artık yapmam gereken tek şey, seninle ilgili o koca külliyatı parça parça gündeme sokarak, mümkün olan en geniş okur kitlesine ulaştırmak. İnsanları senin dezenformasyon tekniklerinle tanış kılıp, onlarda o tekniklere karşı bir bağışıklık yaratmaya çalışmak. Tiyatro insanlarında o bağışıklığı yeterince yarattığımı sanıyorum. Ama şimdi de, defalarca cevapladığım için okurların asla inanmayacağı ama savcıların, (öncesini bilmedikleri ve ilgilenmedikleri için) kolayca inanacağı birtakım rivayetler yayıyorsun bu sayfalarda. O yüzden, şimdi de sırf savcıları uyarmak için, "okkalı" bir yazı yazmak zorunda kaldım. Ama düzeltilmesi gereken o kadar çok çarpıtma var ki yazdıklarında, bir kerede hepsine birden cevap vermek vakit alıyor. Bekleyeceksin. Bu arada beni dava ettiğin gerçekti, di mi? Bak, araştıracağım. Yine palavra çıkarsa... Neyse, senin için ne fark eder ki!...


      • Mustafa Demirkanlı 
        Büktel, yazdıklarında doğru aradım ama bulamadım, gözlüklerimi taktım tekrar okudum yine bulamadım. Hangisini düzelteyim ki? Mahkemede ne yapmam gerekiyordu? Savcını iddianamesi ortada, yargıcın sana soruları ortada, senin yanıtların ortada... Benim mahkemede ne yapmam gerekiyordu da yapmayıp, "süt dökmüş kedi gibiydim" Sen mahkeme salonunu tarışma programı mı sanıyorsun? Senin dava konusu olmayan, davayla ilgisi olmayan savlarına yanıt vermemi mi bekledin yoksa? Gerçekten yargıcın bile dönüp "ne diyorsunuz?" diye sormadığı davayla ilgisiz onlarca sayfaya yanıt mı bekledin? Büktel, avukatını acil bul, o anlatsın sana, ben anlatıyorum anlamıyorsun. Yönetim Kurulu değil, Yayın Kurulu... Senin yazmanı öneren ben değil, Kerem Kurdoğlu... Ben sana hiçbir zaman yazmanı önermedim, çok sonra yine böyle bir yazışmada Yayın Kurulu'ndaki Kerem'in önerisini anlatmıştım... Oysa sen bekliyormuşsun meğer... "Bir keresinde yazmamı teklif ettin ama beklediğim tarzda bir teklif değildi." demişsin. Sen Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nde yazacaksın, bu onur sana yetmeyecek (baksana bayağı beklemişsin) bir de senin istediğin tarzda bir teklif bekleyeceksin... Altın varaklara sarılmış bir teklif... Orhan'ın o gün ortaya sorduğu soru çok yerindeydi ve hâlâ geçerliliğini sürdürüyor. En yakın arkadaşın, üstelik kendisini sosyalist olarak lanse eden Hilmi'nin tiyatroya siyasilerin müdahalesini savunması karşısında SÜT DÖKMÜŞ KEDİ GİBİSİN... Hani en büyük, en gerçekçi, en namuslu, en... en... eleştirmensin ya... Hilmi'nin "Ama her şeye karşın konu tiyatroysa iktidarda olan yönetim, Milli Görüş tabii ki tiyatroya müdahale etmeli…" bir tiyatro insanı olarak senin ilgi alanının dışında mı kalıyor? Yoksa ifade edilenlerden değil, ifade edenden dolayı mı SÜT DÖKMÜŞ KEDİ GİBİSİN... Yoksa, "Theope'yle ilgisi yok, bana ne mi? diyorsun.


      • Coşkun Büktel OLMAZ Kİ, SEN AKLINA GELENİ SÖYLÜYOR, GERÇEĞİ AKLINA ESTİĞİ GİBİ ÇARPITIYORSUN! BİLİNDİĞİ ÜZERE BENİM BÖYLE LÜKSÜM YOK! ÜSTÜNE PARA VERSELER ASLA YALAN SÖYLEMEM! bEN NE DİYORSAM, DOĞRUDUR. SANA İSE İSTEYEN İNANSIN!

        BU DURUMDA, İYİSİ Mİ BELGELERLE KONUŞALIM. BAK FERİDUN ÇETİNKAYA, 10 MART 2006 TARİHLİ (VE SENİN ASLA YALANLAYAMADIĞIN) “Mustafa Demirkanlı ‘ilkel ve iğrenç’ olmaya devam ediyor!” BAŞLIKLI YAZISINDA NELER SÖYLEMİŞ:

        Demirkanlı’nın “sızma” suçlaması da “tezgâh” suçlaması kadar dayanaksız.

        Bir kere, Tiyatro… Tiyatro… dergisine “sızmaya” ihtiyacım yoktu. Çünkü Tiyatro… Tiyatro… dergisinde yazı yazmak için hiçbir zaman, hiçbir şekilde benim bir talebim olmadı. Tam tersine, Tiyatro… Tiyatro… dergisinde yazı yazmam için, o dönemdeki yayın kurulu üyelerinden, tiyatro yazarı ve yönetmeni Kerem Kurdoğlu bana teklifte bulunmuştu; ben de yazılarımın yayımlanma koşullarıyla ilgili bazı şartlar konusunda anlaşarak bu teklifi kabul etmiştim. Sonra da Tiyatro… Tiyatro… dergisinde halihazırda üç yazım yayımlanmıştı. Daha ne diye o dergiye sızmaya çalışayım ki?

        Coşkun Büktel’in dergiye “sızmasına” gelince. Mustafa Demirkanlı, Büktel’in dergide yazması için, bizzat Demirkanlı olarak kendisinin yayın kuruluna teklifte bulunduğunu, bana kendi ağzıyla söyledi. Hatta Demirkanlı, yayın kuruluna Coşkun Büktel’in dergide yazmasını teklif ettiğine, Kerem Kurdoğlu’nu da şahit gösterdi. Demek ki Coşkun Büktel de isteseydi, bu dergide yazı yayımlatabilirdi. Böyle bir imkân varken, Büktel, Tiyatro… Tiyatro… dergisine neden sızmaya çalışsın ki? Neden kulağını tersten tutsun ki?

        Demirkanlı, yalan söylediği için tutarsız olmaya, tutarsız olduğu için de yalan söylemeye mahkûm görünüyor.

        KAYNAK: http://tiyatrofanzini.blogspot.com/2008/11/mustafa-demirkanl-ilkel-ve-iren-olmaya.html

        BEN YALAN SÖYLEMEM! ANCAK SİZİN KENDİNİZE "YÖNETİM KURULU" MU, "YAYIN KURULU" MU DEDİĞİNİZ KONUSUNDA ARAŞTIRMA YAPMAYI HİÇ UMURSAMADIĞIM İÇİN O KONUDA YANILMIŞ OLMAYI "GÖZE ALIRIM". OLAYDA KEREM KURDOĞLU'NUN DA BULUNDUĞUNU HATIRLIYORDUM ELBETTE, AMA ANEKDOT ANLATIYOR DEĞİLDİM VE KONUYU DAĞITMAMAK İÇİN ONDAN SÖZ ETMEDİM. SENDEN TEKLİF BEKLEDİĞİMİ VE SENİN DERGİNDE YAZMANIN BENİM İÇİN ONUR OLACAĞINI SÖYLÜYORSUN HÂLÂ... VE EN ÖNEMLİSİ, "Ben sana hiçbir zaman yazmanı önermedim" DİYORSUN Kİ, BU BENİM YALAN SÖYLEDİĞİMİ İDDİA ETMEN ANLAMINA GELİR. EVET, İKİMİZDEN BİRİ KESİNLİKLE YALAN SÖYLÜYOR.

        HİLMİ'YLE İLGİLİ OLARAK, BİNİNCİ KEZ ŞUNU SÖYLEYEYİM: ONUN YAZDIKLARINI YA DA YAPTIKLARINI DEDİĞİN KADAR VAHİM BULSAYDIN, ONUN CEVAP VERMESİNDEN KORKMAYARAK, ONUN HAKKINDA BURAYA YAZDIKLARINI (ÖZELLİKLE DE ONA "YUH!" VE "OHA!" SÖZCÜKLERİYLE SALDIRDIĞIN BÖLÜMLERİ) KENDİ SİTENE DE KOYARDIN. BURADA, FACEBOOK'TA, SANKİ HİLMİ KORKUNÇ VAHŞİ BİR SUÇ İŞLEMİŞ GİBİ BİR HAVA YARATARAK ONUN HAKKINDA UTANMADAN KARA PROPOGANDA YAPIP ADAMA "YUH!" VE "OHA!" ÇEKİYORSUN; AMA KENDİ SİTENDE TIK YOK! SENİN ASLINDA KENDİ SİTENE KOYACAK KADAR ÖNEMSEMEDİĞİN ŞEYLER HAKKINDA, BEN NİYE AÇIKLAMA YAPACAKMIŞIM? BEN FİKİR VE KANAATLERİMİ, HELE DE SEN SORUNCA, AÇIKLAMAK ZORUNDA MIYIM? DEĞİLİM. NEDEN? EVRENSEL HUKUK KURALI: KİMSE FİKİR VE KANAATLERİNİ AÇIKLAMAYA ZORLANAMAZ. PEKİ HİLMİ'NİN "SUÇLARI" HAKKINDA AÇIKLAMA YAPMADIĞIM İÇİN, SUÇLANABİLİR MİYİM? SUÇLANAMAM. NEDEN? ÇÜNKÜ EVRENSEL HUKUK KURALI: SUÇ ŞAHSİDİR VE YALNIZCA SUÇ İŞLEYENİ BAĞLAR. HİÇ KİMSE BAŞKASININ İŞLEDİĞİ BİR SUÇUN HESABINI VERMEK YA DA CEZASINI ÇEKMEK ZORUNDA DEĞİLDİR. OYSA HİLMİ'NİN "SUÇLARI" HAKKINDA AÇIKLAMA YAPTIĞIM İÇİN SEN BİR HUKUK ÖĞRENCİSİ OLARAK NASIL OLUP DA BENİ "SÜT DÖKMÜŞ KEDİ" OLMAKLA SUÇLAYABİLİYORSUN? SEN BIRAK HUKUK FAKÜLTESİNİ! GİRME BİR DAHA O BİNADAN İÇERİ! AYIP OLUYOR!


      • Coşkun Büktel DEMEK Kİ NEYMİŞ? YAZDIKLARIMDA DOĞRU ARAMAMIŞSIN. YAZDIKLARIMDA YALNIZCA GERÇEKLERİ EN EMİN BİÇİMDE NASIL ÇARPITABİLECEĞİNİN ÇARESİNİ ARAMIŞSIN.

        (Kaynak: facebook)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder